Merhaba, ben Yeliz Utku.
Vegan blog yazarıyım. Vegan olmak veya vegan kalmak isteyenlere yardım
etmek için çalışıyorum. Vegan beslenme hakkında en güncel, bilimsel olarak
onaylanmış doğruları sizlerle paylaşıyorum ve vegan yaşamanın mümkün olduğunu
size hatırlatmak istiyorum. Amacım, bilgiler ve tarifler vererek size bu yolda
destek olmak. Vegan yaşamak sizin için de mümkün.
Benim hikayem
Yıllar önce ben de vegan değildim. Standart bir beslenme
şeklim vardı, bol kalorili, bol kolesterollu, bol tatlılı, bol paket servisli.
Yani en kolayda ne varsa onu yiyordum. Sonra bir gün kolesterolümün çok yüksek
olduğu ortaya çıktı. “Boşver” dedi etrafımdakiler, “bizde zaten genetiktir
yüksek kolesterol”. Ancak dışarıdan
bakan erkek arkadaşım, şimdi eşim ve çocuklarımın babası, eleştirel gözle
bakmaya başlayınca “Sen ne kadar çok mayonez yiyorsun” demeye başladı. Kızdım.
Sonra “Sen ne kadar çok abur cubur yiyorsun” dedi. Yine kızdım. Bir gün “Sen bu
gidişle kilo veremezsin” dedi, iyice kızdım.
Benim kilom yoktu ki! Varsa da hormonal bir sorun yüzündendi, beslenme
şeklim yüzünden değil. Sonra kolesterol testlerinin ardı arkası kesilmedi. Kah
laboratuvar makineleri suçlandı yüksek kolesterol değerleri için, kah aksamdan
yediğim pastalar. Sonra bir gün, yüksek
lisans için gittiğim New Yorki’ta bir öğrenci grubu elime bir broşür
tutuşturdu. Gülümseyerek verdiler broşürü, ben de gülümseyerek aldım ve
gülümseyerek bakmaya başladım. Bir resimde yumurtlayan tavukların endüstriyel
çiftliklerdeki yaşam koşulları gözler önüne seriliyordu, diğerinde erkek
buzağıların süt endüstrisine faydası olmadığı için nasıl genceik yaşta kesilip
et yapıldığı. Gülümseyen yüzüm asıldı,
içime bir kurt düştü. Bunlar doğru
olabilir miydi? Zaten kolesterolüm de yüksekti, belki de eti biraz kısmak fena
fikir olmazdı. Sir Paul Mac Cartney’in
bir afişini gördüm bir gün. “Et yiyen bir çevreci olamazsınız” diyordu. Neden
ki? Ben çevreciydim, ve et yiyordum, demek ki pekala da oluyormuş diye
anlamamazlıktan geliyordum. Derken bir yoga eğitmenliği kursuna katılmaya karar
verdim, ve ön hazırlıkları tamamlarken ödev olarak verilen bir kitap okudum.
Defalarca kitabı bırakıp artık düşünmemek istedim, ama ödev olduğu için hem
merak hem de korkuyla okumayı bitirdim. Kitap temel olarak o broşürde
gördüklerimi daha detaylı olarak anlatıyordu. O kitabı okuyunca hem korktum,
hem üzüldüm, hem de kendimi aldatılmış ve çok çaresiz hissettim. Çaresizdim
çünkü hayatımdaki bütün hayvansal ürünleri çıkarmak mümkün değildi, bunu
yapamazdım, yaparsam ölürdüm. Ya da ben öyle sandım. Yine de yavaş yavaş
yediklerime alternatifler bulmaya başladım, türlü çeşitli yeni besinle
tanıştım, tabi New York’ta, tüm yeniliklerin göbeğinde olmak oldukça yardımcı
oluyordu. Ayrıca bir bilim kadını oalrak yetişiyor olamka da işe yarıyordu,
merak ettiğim şeyler hakkında yapılmış bilimsel çalışmaları kaynağından bulup
okuyabiliyordum. Tüm bilgilere erişimim vardı, tüm kaynaklara erişimim vardı.
Yavaş yavaş her türlü eti hayaımdan çıkardım. Yumurtadan bile çok kolesterol
içerdiğini öğrendiğimde karidesi de hayatımdan çıkarınca deniz ürünlerini de
sıfırlamış oldum. Sadece süt ürünleri ve yumurta kalmıştı, eh o kadar da
olsundu artık. Tatlı yemeden, kek yemeden yaşayamazdım herhalde! Yaşasam da ne
anlamı vardı öyle bir hayat yaşamanın! Etrafımdakiler “Sen şimdi Allah bilir
vegan da olursun” dedikçe ben “Yok canım, mümkün değil. Ben pasta, börek, çörek
çok severim. Hayatta vegan olamam. Zaten olmak da istemem” diye onları teskin
ediyordum. Çünkü vegan demek, uçarı kaçarı, aklı havada, kendine katı kurallar
koyan, manyak biri olmak demekti. Ya da
ben öyle sanıyordum. Ancak günlerden bir
gün, bir ineğin kadınlığıyla benim kadınlığım arasında hiç bir fark olmadığını gökten
düşer gibi bir anda fark ettim. Onun bir
yavru doğurup emzirmesiyle benim bir yavru doğurup emzirmem arasında hiç bir
fark olmadığını hissettim. Ve o anda o başka türden kadınla yavrusu arasına
girmeye, onun sütünü almaya, sütü için sömürmeye hiç hakkım olmadığını hissedip,
bu sömürü sistemiyle hiçbir ilişkim olmamasını diledim.
Çok zor bir andı.
Ağladım mı, titredim mi, ürperdim mi hiç hatılamıyorum. Hatırladığım tek şey,
çok korktuğum ve kendime karşı çok dürüst olduğumdu. Bütün savunma
mekanizmaları düşünce anladım ki, vegan yaşamayı denemezsem kendime olan saygımdan
eser kalmayacaktı. En azından “Denedim, olmadı” diyebilmem gerekiyordu. Açlıktan ölecek hale gelince bırakabilirdim,
ama en azından denemem gerekiyordu. Oradan çıkıp da açlıktan ölmek korkusuyla
markete girdiğimde perişan haldeydim. Ama marketten çıkıp da elimde tıka basa
dolu torbalarda türlü çeşitli baklagiller, tahıllar, gevrekler, bitkisel
sütler, sebzeler ve meyvelerle eve doğru yürürken, çok farklı bir duygu
içindeydim. Kendimi hiç bu kadar özgür hissetmemiştim, hiç bu kadar hafif ve
hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim.
O gün, henüz bunu bilmesem ve kendime itiraf edemesem de vegan olmuştum. (Kendime vegan diyebilmek biraz daha zamanımı aldı.) O günden beri her gün, her öğünde bilinçli
ve yürekten bir tercih yaparak hayvansal hiçbir şey tüketmiyorum. İnandığım şeyler uğrunda yaşamak beni güçlü
kılıyor, ve vegan hayattan şüpheye düştüğüm her an bilimsel makalelere
veriyorum kendimi ve her defasında veganlığa daha inanmış ve daha kendime
güvenli şekilde yoluma devam ediyorum. İki vegan hamilelik, ve sonucunda iki
çok sağlıklı bebeğim oldu. Yaşadığım tüm deneyimleri, edindiğim ve her gün
edinmekte olduğum yeni bilgileri sizlerle de paylaşmak istiyorum, vegan olmak veya vegan
kalmak isteyenleri destkleyebilmek istiyorum, vegan blogu da bunun için yazıyorum.
İletişim
Bana yelizutku@veganyemekler.com'dan ulaşabilirsiniz.
Sizi tebrik ediyorum bu kararınızda Yeliz hanım. Bloğunuzdaki fırında falafel tarifini akşam ıslattığın nohut ile deneyeceğim. Bu arada ben vegan olmasam da 38 yıldır vejetaryenim ve dediğiniz gibi mutlu ve huzurluyum, şu an düşünmesem de kim bilir belki bir gün vegan olurum. İyi günler diliyorum.
YanıtlaSilHakan Kutluk